GRUP AYDINLIK
  Sosyalizm Nedir?
 
Solun tarihi görevi

“Ulusal sol, ABD’nin oyununu bozmak istiyorsa, önüne çıkan tarihi fırsatı görmek zorundadır. Bugüne kadar hep emeğin, Alevinin, ezilenin vs’nin savunucusu olarak kendini sınırlayan sol, ilk kez, milletin temsilcisi olabilir. Bu fırsatı değerlendirmek için solun tercih yapması gerekir.

Hep tarihin marjinal kesimlerinin sözcülüğünü üstlenip, kendi demokrat vicdanını tatmin etmek mi, bir kez olsun içinden çıktığı milletin temsilcisi olmak mı?

Sol, Türk'ün temsilcisi olmak sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Bugün hem Türk'ün hem Kürd'ün temsilcisi olmakta kararsız kalmak, kimsenin temsilcisi olamamayla sonuçlanır. Kürt bölücülüğünün sahibi vardır, örgütü vardır, hedefi vardır.

Bugün sahipsiz kalan, örgütsüz kalan, hedefsiz kalan Türk'tür.

Sol ya Türk'ün başına geçer, ya da Türk'ü MHP'ye ve dolayısıyla da MHP eliyle ABD'ye terk eder...

Hangisinin solculuk olduğuna, hâlâ milli ve sol vicdanını yitirmeyenler karar versin.”

Sol hep milliyetçi, sağ hep Kürtçü oldu

18 Nisan 2005 tarihli “Solun tarihi Seçimi” başlıklı yazımızı bu sözlerle bitirmiştik. Tam bir yıl geçmiş. Sol açısından bir durum muhakemesi ve muhasebesi yapmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Ancak bunun için önce tarihsel arka plana bakalım.

Türkiye’de sol hareket başından itibaren milliyetçi olmuştur. Türk komünist hareketi Türk Ocakları’nda yetişen, Türk Yurdu dergisinde yazılar yazan aydınlar tarafından oluşturulmuştur. Türkiye Komünist Partisi’nin liderleri ve kurucuları olan Ethem Nejat, Mustafa Suphi gibi solcular da buradan yetişmiştir.

Türk solunun diğer kanadı olan Cumhuriyet Halk Fırkası ise zaten doğrudan Türk Milliyetçi hareketidir. Kurucusu ve ilk lideri Mustafa Kemal de Türk milliyetçiliğinin başıdır.

Peki bu iki sol akım, Kürt sorunu denilen ve aslında tümüyle emperyalist merkezli bir bölücülük sorunu olan meseleye nasıl bakmıştır?

Gerek Kurtuluş Savaşı sırasında, gerekse Cumhuriyet döneminde Türk solcuları, kesin bir kararlılıkla Kürtçülüğe cephe almış, Türk devletinin ve ulusunun bölünmez bütünlüğünü savunmuştur. Atatürk önderliğindeki CHF 1920-1938 arasındaki dönemde Kürt bölücülüğünü ezerek bastırırken yanında ona destek olan Türk komünistleri vardır.

Nitekim Kürt bölücüleri Türk solunu bu tavrı dolayısıyla hep suçlar ve Türk solunu aslında Kemalizmin uzantısı olmakla suçlarlar. Onlar açısından suçlama gerekçesi olansa aslında sol için bir övünç kaynağıdaır.

Peki bu dönemde Türk solcuları kendi devletlerini ve Türklüğü savunurken Kürtleri kim destekliyordu?

Kürtleri destekleyen Şeriatçı, sağcı güçlerdi. Said-i Kürdi etrafında kümelenen, Şeriatçı, İngilizci, sağcı güçler Türk tarihinin bu döneminde Türklüğe karşı hem Kürtlüğü hem Şeriatı; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ise, hilafeti, saltanatı ve Kürdistanı savunmuşlardır.

Sunuç olarak Türkiye’nin sol güçleri Anadolu’da bir Türk birliği yaratır, Türk ulus devletini kurarken, sağcı güçler şeriatçı-Kürtçü ittifakı ile Cumhuriyet’e ve Türklüğe saldırıyorlardı.

Peki Cumhuriyet sonrası dönemde ne değişti?

Aslında 1938’den sonraki dönemde de solun tavrında bir değişiklik olmadı; tabii sağın tavrında da.

Atatürk’ün ölümünden sonra CHF yine Kürt bölücülüğüne karşı çıktı, Türk solcuları Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Şevket Süreyya, Doğan Avcıoğlu, Uğur Mumcu gibi önde gelen isimleri ile hep Kürtçülüğe karşı çıktı, Kürtçülüğün arkasında doğrudan emperyalizmin olduğunu özellikle vurguladı.

Türk sağı ise yine Kürtçülüğe kesintisiz devam etti. Menderes, Demirel, Özal çizgisindeki merkez sağ güçler Kürt ağaları ile kolkola girerek Türk ulusçuluğunun önünü kestiler. Erbakan, Tayyip Erdoğan gibi şeriatçı sağ güçler ise doğrudan Kürt İslamcı bir program çerçevesinde örgütlendiler. Türk sağının Türk ırkçısı görünümündeki MHP kanadı ise yine bu dönemde Kürt ağalarının koluna girerek örgütlendi.

Solun tarihinde iki leke

Bugün Türk siyasetinde kim Kürtçülüğe karşı çıkıyor, kim destekliyor sorusunun yanıtı işte bu tarihsel arka plan içinde daha net anlaşılmaktadır.

Bugün Türkiye’de Şeriatçı sağ Tayyip Erdoğan önderliğinde, ırkçı sağ Devlet Bahçeli önderliğinde, merkez sağ Ağar-Mumcu önderliğinde Kürtlerin ve Kürtçülüğün yanındadır.

CHP’nin başını çektiği Merkez Sol, DSP’nin başını çektiği Demokratik Sol ve TÜRKSOLU’nun başını çektiği Ulusal Sol, Kürtçülüğe karşı Cumhuriyet’i, ulus devleti, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmaktadır.

Ama yine de kafaları karıştıran bazı noktaları aydınlatmak gerekmektedir.

Türk solu genel olarak hep Kürtçülüğe karşı çıkmakla birlikte solcular içine de Kürtçülük virüsü maalesef bulaşmıştır.

1960’lı yıllarda Türk sosyalistlerinin içine Kürtçülüğü Doğu Perinçek sokmuştur. Türk milletinin büyük desteğini alan Türkiye İşçi Partisi içine giren bu grup açıktan Kürtçülük yapmış, bu önerileri ile TİP’i kapattırmış ve antiemperyalist sosyalist gençlere Kürtçülük aşılamıştır.

Fakat bu hareketleri nedeniyle sol içinde hemen tecrit olmuştur. O gün bugündür Perinçek hareketi hep küçük, marjinal, tecrit bir grup olarak varlığını sürdürmüştür.

Yine bu hareket 1990’lı yıllarda PKK’nın sözcülüğünü üstlenmiş ve Türk kamuoyuna sanki Türk solcuları Kürtçüymüş izlenimi vermiştir. Apo ile gidip Bekaa’da görüşen Perinçek’in samimi pozları hâlâ hafızalardadır.

İşte bu, Türk soluna düşürülen birinci Kürtçü lekedir.

Ancak leke, lekeyi süren hareketin çapı kadardır; yani son derece küçüktür!

Sol açısından daha büyük yanlış ise 1991 seçimlerinde yaşanmıştır. Dönemin SHP’si Kürtçü parti HEP ile ittifak kurmuş ve Kürtçü milletvekillerini Meclis’e taşımıştır. Leyla Zana gibi bölücüler bu sayede Meclis’e girmiş ve daha yemin töreninde Kürtçülüğe başlamışlardır.

Bu da Türk soluna düşürülen ikinci Kürtçü lekedir.

Ancak bunun etkisi daha büyük olmuş ve Kürt sorununun uluslararasılaşmasına, emperyalistlerin müdahalesine zemin hazırlamıştır. Şimdi ise CHP liderliği bugün o hatayı tespit etmektedir.

Hatanın tespit edilmesi bile sol açısından umut verici bir geliş-medir. Kürtlerle yanyana gelen sol kan kaybetmiştir. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.

Peki Kürtlerle birlikte hareket etmek sola oy ya da taban anlamında bir şey kazandırmış mıdır?

Hayır. Türk solunun en güçsüz olduğu bölge Güneydoğu’dur!

Günümüzde Sol ne durumda?

Bu tarihsel gerçekler ışığında günümüze dönelim.

Türkiye’de açık bir Kürt ayaklanması başlamıştır. Kürt ayaklanması doğrudan ABD trafından yönlendirilmektedir. Kürt bölücülüğü PKK ve Apo etrafında örgütlenmiş ve kendisine önemli bir halk tabanı yaratmıştır. Bu tabana dayanarak Kürt bölücülüğü Türkiye Cumhuriyeti’ne ulus devlet ilekelerinden vazgeçmeyi dayatmak istemektedir. PKK’nın tüm eylem stratejisi ulus devleti yıpratmak üzerine kuruludur.

Bunda önemli ölçüde başarılı da olmuşlardır. Tayyip Erdoğan’ın Türkiyelilik tanımı ve programı bölücü örgüt proggramının Başbakan tarafından bile kabullenildiğini göstermektedir.

Bu şaşırtıcı ve beklenmedik bir durum değildir. Türk sağı zaten hep Kürtçü olmuştur. Devleti de önemli ölçüde bu güçler ele geçirmiştir. İşte solun görevi de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sol, ulusal köklerindeki programa döner ve akıllı bir strateji izlerse, Türkiye’yi hem bölünme tehdidinden, hem Şeriat tehlikesinden kurtarabilir.

Peki sol ne durumdadır?

Ulusal sol güçlerin ideolojik karargâhı görevini gören TÜRKSOLU Kürt Meselesi’ne Atatürkçü Çözümü yeniden gündeme getirerek, Türk milliyetçiliğini, etnikçi, ırkçı, dinci değil, antiemperyalist, solcu bir zeminde inşa ederek, sosyalizmle Atatürkçülüğü bir araya getirerek, Türk sol güçlerini Türk bayrağı altında, ulus devlet programında toplayarak tarihsel bir görev üstlenmiştir.

TÜRKSOLU’nun bu çabaları ve Türk milletinin yükselen ulusçu ve antiemperyalist bilinci tüm Türk solcularını bir muhakemeye zorlamaktadır. Bu muhakeme sayesinde, çeşitli insani, vicdani, hümanist vs. gerekçelerle Kürtçülüğü şöyle ya da böyle mazur gören anlayış Türk solcularında ortadan kalkmaktadır. Toplumun geniş tabakalarına dağılmış eski tüfek Türk solcuları hızla milliyetçileşmekte ve Kürtçülüğe karşı tavır almaktadır.

TÜRKSOLU’nun tüm Türkleri Türk bayrağı altında toparlayan ulusal çizgisi bir kısım sözde solcuyu fena rahatsız etmektedir. Bayrak yürüyüşlerini PKK’nın örgütlediğini, solun milliyetçi değil yurtsever olması gerektiğini, Türk milliyetçiliğinin Kürt milliyetçiliğini daha fazla kışkırttığını propaganda eden bu tür solcular gizli PKK’lılığı bir kenara bırakmış açıktan PKK’lı kimliklerini ortaya koymuşlardır.

Bunlar 80 öncesinde de sola aman mücadele etmeyin faşizm gelir diyorlardı, sol mücadele etmediği için darbe geldi, sonra bunlar da yazar olup köşeyi döndüler. Ama bu defa solcular bu tür patron kucağında solculuk yapacak sarhoşların, onların darbeci ve Kürtçü arkadaşlarının oyununa gelmeyecektir.

Kürde demokrasi, Türk’e faşizm getiren AB

Özellikle Türk sosyalizminin bu noktada bir geçiş evresinde olduğunu görüyoruz. Bir kısım Türk sosyalisti yukarıda saydığımız gerekçelerle Kürtçülüğe ses çıkarmasalar bile gelinen noktada sürece ağırlıklarını koyma gereği duymuşlardır.

Genel olarak tüm sosyalistlerde benzer bir durum söz konusudur. Bunun en bariz örnekleri günümüz TKP’sinin ulusal bir zemine doğru kayması, ÖDP oluşumu içindeki sosyalistlerden ulusal bir tepkinin doğmasıdır.

Burada özellikle sosyalistler açısından önemli bir AB ve demokrasi tartışması yapılmalıdır. Türk sosyalistleri yıllarca her türlü fedakârlığı yaparak, işkencelere direnerek, büyük şehitler vererek bu ülkenin demokratik olması için çabaladılar. Bu uğurda 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri göğüslediler.

Fakat 12 Eylül sonrasında sosyalistler içinde bir ekip demokrasinin bu mücadele ile değil AB ile geleceği sanısına kapıldı. Bu nedenle AB’yi ve hatta AB’nin demokrasi paketlerini hayata geçiriyor diyerek AKP’yi bile desteklediler.

Peki sonuç ne oldu? Sonuç, gelen demokrasi bir tek Kürtler için geldi. Türk solu hızla kan kaybederken boşluğu Kürtçülük ve PKK doldurdu.

Bugüne kadar Kürtlere insani gerekçelerle yardım etme zorunluluğunu vicdanlarında hisseden Türk sosyalistleri artık kullanıldıklarını görmeye başladılar. Kürtlere ayaklanma dahil her şey serbestken Türklere faşizm uygulanmaktadır.

Türklerin sendikaları baskı altındadır, emek mücadelesi sıfırlanmıştır, özelleştirmelerle işçiler kapının önüne konmaktadır. En ufak emek talepleri polis copu ile karşılanmaktadır. Ama bir yandan Kürtler terör dahil istediklerini yapmaktaıdr. Kürde demokrasi getiren AB, Türk’e faşizmi uygun görmektedir.

Türkiye’de AB demokrasi getirecek diye diye, solun tabanı olan işçi sınıfı yok edildi, sendikalar yok edildi, demokratik kitle örgütleri yok edildi. O nedenle sosyalistler şimdi zeminsiz ve tabansız kaldılar.

Oysa sosyalistler bu ülkenin 1980 öncesinde sol açısından çok daha demokratik olduğunu hatırlasınlar.

Bu ülkede yüz binlerle miting, toprak işgalinden üniversite boykotlarına, grevlere toplu mücadeleler, yüz binler satan yayınlar dönemi olan 80 öncesinde sol zaten özgür değil miydi?

Bedelini ödemeyi göze alan için özgürdü. Şimdi bedel ödememek için girilen AB stratejisinde artık bedel ödenebilecek bir zemin bile kalmamıştır.

Bu noktadan sonra Türk sosyalistleri sanırız yavaş da olsa uyanacaklar ve 1920’li yıllarda Türk komünistlerinin izlediği çizgiye döneceklerdir.

CHP’nin tarihi görevi

Sol içinde şu an için en önemli gelişme ise CHP’nin son dönem girdiği milliyetçi çizgidir.

Türkiye’nin bölünmesi programını gündeme alan ve bu programa karşı bir siyasal çizgi izlemeye başlayan CHP birden ana muhalefet olduğunu insanlara göstermeye başlamıştır.

CHP’nin böylesi bir çizgiye girmesi, sağcı güçler için büyük bir tehdittir. Çünkü milliyetçiliğe sarılan CHP, iktidarı zorlanmadan alacak potansiyeli taşımaktadır.

Bu nedenle Tayyip Erdoğan, CHP’yi popülizmle, kan üzerinden siyaset yapmakla, hatta sosyal demokrat olmamakla suçlamaktadır! İnsanın gülesi geliyor, madem sosyal demokrasi o kadar iyi, sen de Şeriatçı ve Kürtçü olacağına sosyal demokrat ol derler adama!

Diğer yandan MHP yönetimi Baykal’ın milliyetçi çıkışlarından o kadar rahatsız olmuştur ki milliyetçiliğin patenti MHP’de açıklamasını yapmıştır.

Kürtçüler diğer yandan CHP’ye saldırmaktadır. CHP’yi 1930’lu yıllara geri dönmekle suçlamaktadır.

O halde sağcıların, ırkçıların ve Kürtçülerin tedirgin oldukları noktalara sağlam basan CHP doğru yola girecektir.

Bunlar nelerdir:

1- CHP, Avrupa sosyal demokrasisinden koparak Türk solu çizgisine, yani Atatürkçülüğe dönmelidir.

2- CHP, milliyetçi programa devam etmelidir.

3- CHP, Kürt bölücülüğüne karşı 1930’lu yıllarda uyguladığı Atatürkçü Çözüm politikasına geri dönmelidir.

Bunları yapan bir CHP başarılı olacaktır.

Ancak CHP daha büyük bir sorumlulukla karşı karşıyadır.

AKP iktidarı zordadır. ABD bu hükümeti yıkmak ya da tam teslim almak için operasyon başlatmıştır.

Aynı zamanda ordu-AKP gerilimi bir rejim krizine dönüşmektedir.

Kürt bölücülüğü ayaklanmıştır.

Irak’ta Kürdistan kurulmuştur.

İran’a operasyon ufukta belirmiştir.

Tüm bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması ne olur?

Eğer AKP iktidarı altında kalırsak, çok kısa bir süre içinde İran, Irak, Suriye ve ABD’nin içinde bulunduğu bir savaş ortamına dahil olur, iç savaşa maruz kalır, ekonomik krize sürükleniriz.

AKP her açıdan köşeye sıkışmıştır ve bu noktada Türkiye büyük karışıklıklara gebedir.

Seçim ise 2007’dedir. 2007 Kasımına kadar 1.5 yıl vardır.

Bu bir buçuk yılda ABD ve PKK büyük yol alacak ve Türkiye daha da güçsüz düşecektir.

O halde bu hükümeti yıkmak, ama aynı zamanda Amerikancı bir darbeye de engel olmak için CHP Meclis’i terk etmeli, sistemi çalışamaz hale getirmelidir!

Bu CHP açısından risk değildir. Bugünkü çizgisini daha tutarlı hale getirecek, bu çizgiyi parlamentodan değil doğrudan halk içinde örgütleyecek bir CHP bu adımla kaybeden değil kazanan güç olur.

Bunu yapmazsa 1.5 yıl sonra bu ülkede bir seçim yapılacak ortam değil bir iç savaş yaşanıyor olabilir.

Bunu bilelim...


BU YAZI TAMAMEN TÜRK SOLU'NA AİTTİR. www.turksolu.org

 
  Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol